6 Şubat 2023 tarihinde, Türkiye’de yaşanan ve zorlayıcı bir yaşantı olarak nitelendirebileceğimiz deprem sonrası, ikincil travma kavramı daha sık karşımıza çıkmaya başladı. İkincil travmatik stres kavramı, kişinin bir başka insanın deneyimlediği travmatik yaşantı hakkında bilgi sahibi olmasının sonucu olarak ortaya çıkan duygu ve davranışlar ve travmatik olayı yaşayanlara destek olma isteğinden veya sorumluluk hissinden kaynaklı gelişen stres tepkisi olarak tanımlanabilir (Figley, 1995). İkincil travmatizasyon deneyimleyen kişinin inanç sisteminde, çevresini ve kendini algılama biçiminde, kimlik ve hafıza ile ilgili değerlerinde sorgulamalar ve değişimler gözlemlenebilmektedir. Bu sebeplerden kaynaklı olarak, kişinin güvenlik anlayışında sarsılma ve yetersizlikle beraber çaresizlik duyguları da hissedilebilir. İnanç ve değerler sistemindeki bu sorgulama ve değişimlerin bir sonucu olarak kişinin düşünce sisteminde de değişimler olabilir ve burada önemli olan faktörlerden birinin kişinin bu örseleyici yaşantıyı algılama ve kendi zihninde işlemleme biçimi olduğu belirtilmiştir. Bu nedenle, kişinin travmatik deneyimi algılama biçiminin çalışılmasının uzun vadede görülebilecek stres tepkilerine karşı önemli bir önleyici faktör olabileceğine değinilmiştir. İkincil travmatizasyon birçok farklı meslek grubu profesyonelleri tarafından deneyimlenebilmektedir; bunlar arasında ruh sağlığı çalışanları, polisler ve itfaiye çalışanları, arama kurtarma ekibi mensupları, avukatlar, sosyal hizmet uzmanları ve daha birçokları gösterilebilir. Bunun yanında travmatik olayın yaşandığı bölgede gönüllü olarak bulunan kişilerde de ikincil travmatizasyon görülebilmektedir. Bu açıdan bakıldığında, Türkiye’de bahsi geçen deprem sonrası süreçte birçok farklı meslek grubundan ve sivil toplum kuruluşlarından insanların ikincil travma deneyimlemiş olması olası bir durum olarak görülebilir. Dolayısıyla, ikincil travma belirtilerinin neler olduğu hakkında fikir sahibi olmanın önemli olacağı düşünülmektedir. İkincil travma belirtileri Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) belirtileriyle benzerlik göstermektedir. Bu belirtiler arasında; kaçınma, aşırı uyarılmışlık ve olayı yeniden yaşantılama en sık görülenler olarak yer almaktadır. Kaçınma belirtisi kişinin olayı hatırlatacak durum ve ortamlardan uzak durması, içe kapanması ve sosyal ortamlardan çekilmesi şeklinde görülebilir. Yeniden yaşantılama belirtisi kişinin örseleyici olayı yaşayanların öykülerini dinlemesiyle beraber sanki kendisi yaşamış gibi hissetmesi ve birincil travma yaşayanlarla benzer duygular deneyimlemesi veya olayla ilgili tekrarlayan düşünceler etkisiyle travmatik yaşantıyı yeniden hatırlama şeklinde gözlemlenebilir. Aşırı uyarılmışlık belirtisi ise kişide öfke, huzursuzluk, yalnızlık hissi, ümitsizlik ve çaresizlik, güvenlik konusunda endişeler ile birlikte uyku ve yeme problemleri şeklinde görülebilmektedir.
Zorlayıcı yaşantıların ardından oluşabilecek bu gibi travmatik stres belirtilerinin yaşandığı süreçlerde, psikolojik sağlamlığın önemli bir koruyucu ve önleyici rolü olduğundan birçok araştırmacı bahsetmektedir. Psikolojik sağlamlık, kişinin zorlayıcı durumlar deneyimlediği süreçte esnekliğini ve uyum kapasitesini geliştirerek ruhsal iyilik durumunu koruyabilmesi veya zorlayıcı dönemden sonra bu becerileri tekrar edinmesi ve yeniden önceki haline dönebilmesi şeklinde ifade edilmiştir.
Bazı araştırmacılara göre, psikolojik sağlamlık üç boyuttan oluşan bir kişilik özelliği olarak belirtilmektedir:
- Bağlanma: Kişinin aktif bir şekilde günlük olaylara katılımı ile oluşan amaç ve anlam duygusu.
- Kontrol: Bireyin zorluklar ve güçlükler üzerinde kendi kontrolüne olan inancı ile bu olayları etkileyebileceğine veya değiştirebileceğine yönelik tutumları.
- Güçlük: Kişinin değişimi algılama biçimiyle ilgilidir; değişimin günlük yaşamın içinde doğal olarak var olduğuna ve bireyin güvenliğine tehdit oluşturan bir öge olmaktan ziyaden gelişimi teşvik edici olduğuna dair inançtır.
Psikolojik sağlamlığın zor dönemlerle baş etmedeki etkisi göz önünde bulundurulduğunda, kişilerin böyle süreçlerde göstereceği uyum ve esneklik kapasitelerine koruyucu faktör olarak etki edebilecek kaynaklardan bahsetmek önemlidir:
- Bireysel Koruyucu Faktörler: Kişisel farkındalık, kabul, hedef ve amaç belirleme, umutlu bakış açısı, işlevsel sorun çözme yetileri, iç kontrol odağı, öz saygı
- Ailesel Koruyucu Faktörler: Aile içi iletişimin destekleyici olması, bağlılık ve saygı
- Çevresel Koruyucu Faktörler: Sağlıklı akademik ve iş yaşamı, sosyal çevrenin destekleyici olması, toplumsal kaynakların kullanılabilirliği
Bu faktörler travmatik deneyimlerin farklı kişilerde farklı etki yaratabileceğini göstermektedir. Kişisel özellikler, geçmiş yaşantılar, çevreyle olan temas ve yaşananları algılama biçimi de bu farklılıklarla ilişkilendirilebilir. Bu nedenle, bahsedilen koruyucu faktörler hakkında bilgi sahibi olunması psikolojik sağlamlığı geliştirebilme açısından önemli görülmüştür.
Türkiye’de 6 Şubat 2023 tarihinde yaşanan deprem sonrası birçok farklı meslek grubu ve gönüllüler yaşanan bu zorlayıcı olaydan ikincil olarak etkilenmiştir. Bu süreçte, bahsedilen koruyucu faktörlerin önemi de öne çıkmıştır. Bireysel ve ailesel faktörlerin etkisi göz ardı edilemese de kişiler, bağlı oldukları meslek grubu veya gönüllü dernekler ile bu deneyimi paylaşmışlardır, bu nedenle çevresel faktörlerin süreçteki önemi öne çıkmıştır denebilir. İkincil travma belirtileriyle ilişkili bulunmuş önemli çevresel faktörlerden bazıları şunlardır: mesleki özellikler, iş koşulları, maruziyet süresi ve yoğunluğu, çalışma arkadaşı ve kurum desteği, süpervizyon desteği ve ikincil travmatizasyon hakkında eğitim almış olmak. Tüm bunlar göz önüne alındığında bir toplumun üyelerinin ikincil travmatizasyon ve psikolojik sağlamlık hakkında eğitilmiş olmasının, gerekli desteklerin gerekli kurumlarca sağlanmış olmasının ve hem bireysel hem de çevresel kaynakların işlevsel şekilde ihtiyaçlara yönelik bir biçimde kullanılmış olmasının önemi bu gibi zorlayıcı olayların deneyimlendiği süreçlerde karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle, özellikle ikincil travma bağlamında, mesleki kurum ve kuruluşların, sivil toplum kuruluşlarının ve gönüllü derneklerin çalışan ve üyelerine bahsedilen kavramlar hakkında vereceği eğitim ile birlikte uygun ve etkin kaynak desteğinin vurgulanmasının önemli olduğu düşünülmektedir. Son olarak, kişilerin ve kurumların ikincil travma kavramının, belirtilerinin ve buna koruyucu etki gösteren faktörlerin ne olduğu hakkında bilgi sahibi olması, gerektiği durumlarda destek alınabilmesine olanak sağlaması açısından büyük önem arz etmektedir.
Psikolog Beyza Nur Zeyrek