Yalnızlık için çağımızın hastalığı ifadesini çok duyuyoruz. Peki, yalnızlık kavramı hepimiz için aynı anlama mı geliyor ya da hepimiz aynı şekilde mi deneyimliyoruz? Geçtan (1983), kitabında yalnızlığın beş halinden söz ediyor. Tek başına yaşayan insanların yalnızlığı, kendi toplumuna yabancılaşan insanların yalnızlığı, kendi isteğiyle kendisini soyutlayan insanların geçici yalnızlığı ve gerçek yalnızlık olarak tanımlanan anlaşılmadığını ve kimsesiz olduğunu hisseden insanların yaşadığı yalnızlık.
İnsanın kendi seçimiyle yalnız kalması yaratıcı sonuçlar doğurabilir ancak bunu herkes başaramaz. Yalnızlık çoğu insana ürkütücü gelir. Olmaması gereken, huzursuzluk yaratan. Belki de çoğu insanın en büyük korkusu. Bu sebeple herkes gönüllü olarak kollarını kolay kolay açamaz yalnızlığa. Oysa birçok değerli eser, bu inzivalarının ürünüdür. Birçok kişi için yalnızlık derin bir boşluktur. Kendisiyle ne yapacağını bilmez insan. Olumlu olumsuz o kadar çok uyaran var ki etrafımızda çoğu zaman kendi sesimiz olduğunu dahi unutur oluyoruz. Kendi sesimizi duymak için ise bazen dışarıdaki sesleri kapatmak gerekir.
Gerçek yalnızlık dediğimiz şeyi ise çok daha küçük yaşlarda deneyimleriz. Bebek ilk zamanlar annesiyle kendisini bir bütün olarak görür. Anne ve bebek tek kişidir. Bebek büyüdükçe anneyle yakınlığı ve teması doğal olarak azalmaya başlar. Bu gereklidir de. Ancak bebek buna hazır olmadan anne uzaklaşırsa ya da uzaklaşmak zorunda kalırsa ne olur? Kişi burada herkes gidebilir, hiçbir sevgi gerçek değildir düşüncesine sahip olabilir. Bu düşünceyi içselleştiren çocuk yetişkin olduğunda insanlarla yakınlık kurmaktan çekinir. Dahası kişi yaşadığı bu deneyimi kimsenin anlayabileceğine de inanmadığından kimseyle sıkıntısını paylaşmaz. Geçmiş ilişkiler silinir gider, şu an var olanlar geçicidir, gelecek ise umutsuz.
Her insan hayatının belli bir döneminde yalnızlığı deneyimlemiştir. Burada yalnızlığınızı tanımlamanız, ardındaki düşünceleri fark etmeniz bir başlangıç olabilir. Ve bence sorulması gereken önemli bir soru daha var. Yalnız kalmamak için yaptıklarınız?
Klinik Psikolog Meryem KARAKAYA